İş Hukuku
Ticaret Hukuku
İcra & İflas Hukuku
Aile & Miras Hukuku
Tüketici Hukuku
Sağlık Hukuku
Fikri Mülkiyet Hukuku
Ceza Hukuku
Enerji Hukuku
Dernekler Hukuku
Gayrimenkul & İnşaat Hukuku
Vergi & İdare Hukuku
Sigorta Hukuku
Uluslararası Ticaret & Sözleşme Hukuku
Hakkımızda
Ekibimiz
İletişim
Sıkça Sorulan Sorular
İcra hukuku bakımından menfi tespit davasının konusu, borçlu olunmadığının tespitidir. Menfi tespit davası İİK. 72. Maddede düzenlenmiştir. Menfi tespit davasının amacı, mevcut olmayan bir borcun cebri icra tehdidi altında ödetilmesini engellemektir. Menfi tespit davası açılarak davacı, davalının kendisinden herhangi bir para alacağının olmadığını veya alacağının sona erdiğini iddia ederek davalıya karşı mevcut bir borcunun olmadığının tespitini talep eder. Menfi tespit davası, herhangi bir hak düşürücüyü süreye tabi olmayıp hem henüz bir para alacağına ilişkin icra takibi yokken hem de icra takibinin devamı sırasında açılabilir. (İİK m.72/1 ) Gerek icra takibinden önce gerekse takipten sonra açılacak menfi tespit davasında davayı açmakta borçlunun hukuki yararı bulunması şartı aranır.
İcra mahkemesinde itirazı kaldırılan veya iptal edilen ve borçlu olarak kabul edilerek aleyhine takibin devamlılığına karar verilen kişi borçlu olmadığına ilişkin olarak genel mahkemelerde menfi tespit davası açabilir. İcra Mahkemelerinin inceleme yetkisi genel mahkemelere göre daha dar olduğundan her türlü delil ileri sürülemezken, genel mahkemede görülen menfi tespit davalarında tanık, bilirkişi, keşif, yemin gibi birçok delil ileri sürülebilir ve bu bağlamda da mahkeme kapsamlı şekilde inceleme yapar.
Ayrıca icra takibinde borçlu görünen fakat gerçekte borçlu olmayan kişiler icra takibine itiraz süresini kaçırdığı zaman genel mahkemelerde menfi tespit davası açarak borçlu olmadığı tespit ettirebilecektir. Bu halde takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, ödediği tarihten itibaren bir sene içinde, genel hükümlere göre mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir.
DAVANIN İCRA HUKUKU ALANINDAKİ ETKİSİ
İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasında takip konusu alacağın %15’inden az olmamak suretiyle gösterilecek teminat ile icranın durdurulması yönünde ihtiyati tedbir kararı alınabilirken, icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında icra dosyasının borcunun tamamen kapatılması ve bundan sonra takip konusu alacak miktarının %15’inden az olmayacak miktarda teminat yatırılması ile ihtiyati tedbir kararı alınabilir. Ancak, teminat yatırılsa dahi mahkeme ihtiyati tedbir kararı vermek zorunda olmayıp bu hususta takdir hakkına sahiptir.
Takipten önce açılan menfi tespit davasında mahkeme ihtiyati tedbire karar verdiği halde borçlu bu kararı icra dairesine sunarak takibin durdurulmasını sağlar. İcra takibinden sonra açılan menfi tespit davasında mahkeme ihtiyati tedbire karar verirse bu karar icra takibini durdurmaz fakat ihtiyati tedbir kararı ile dava sonuçlanıncaya dek icra dairesinin banka hesabına ödenen paranın alacaklıya verilmesi önlenir. Para alacaklının banka hesabına geçmiş ise, o halde cebri icra tehdidi altında ödenen paranın geri alınmasına ilişkin olarak açılacak olan dava menfi tespit davası değil, istirdat davasıdır. (İİK m. 72)
YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME:
İcra takibinden önce açılan menfi tespit davasında yetkili mahkeme Hukuk Muhakemeleri Kanunu’ nun genel hükümlerine göre tayin edilirken, icra takibinin başlamasından sonra açılan menfi tespit davasında yetkili mahkeme İİK m72/son uyarınca icra takibinin yapıldığı icra dairesinin bulunduğu yer mahkemesi olabileceği gibi davalının yerleşim yeri mahkemesi de olabilir. Diğer bir deyişle icra takibinin başlamasından sonra açılan menfi tespit davasında borçlunun yetkili mahkeme hususunda seçimlik hakkı vardır. Menfi tespit davasında mahkemenin yetkisi kesin değildir. Öyle ki, kanunda belirtilen bu iki mahkeme dışındaki bir mahkemede menfi tespit davası açılması durumunda mahkeme yetkisizliğini re’ sen dikkate almayacaktır. Mahkemenin yetkisizlik kararı verebilmesi için davalının ilk itiraz olarak yetki itirazını ileri sürmesi gerekmektedir. Ayrıca taraflar HMK uyarınca yetki anlaşması yapabilirler. Fakat yetki anlaşması ile icra takibinin yapıldığı veya davalının yerleşim yerinin bulunduğu yer mahkemesinin yetkisi kaldırılamaz.
Görevli mahkeme, hukuki ilişkinin niteliğine ve alacağın miktarına göre asliye hukuk, asliye ticaret ve sulh hukuk mahkemeleridir.
İSPAT YÜKÜ:
Kural olarak ispat yükü alacaklı üzerindedir. Fakat borçlu davacı dava konusu alacağın hiç doğmadığını ya da borç doğuran hukuki ilişkinin aralarında hiç mevcut olmadığını değil de, alacağın sona erdiğini veya borç doğuran hukuki ilişkinin geçersiz olduğunu iddia ederek menfi tespit davası açmış ise bu halde ispat yükü borçlu davacıdadır. “Menfi tespit davasında ispat yükü, MK'nın 6. maddesindeki genel kural gereği davalı (alacaklı) ya düşer. Ancak, ispat yükünün davacı (borçlu) ya düştüğü istinai halleri de vardır. Menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukuki ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, başka nedenle örneğin kambiyo senedinin zamanaşımına uğradığını belirttiği durumda, borçlu olmadığının ispatı davacı (borçlu) ya düşmektedir” (T.C. YARGITAY 3.Hukuk Dairesi Esas: 2008/1639 Karar: 2008/3514 Karar Tarihi: 04.03.2008)
DAVANIN SONUÇLARI:
Dava borçlu davacı lehine sonuçlanırsa, icra takibi derhal duracaktır. Dava genel hükümlere göre görüldüğünden kesin hüküm teşkil edecek ve taraflar aynı konuda aynı dava sebebine dayanarak yeni bir dava açamayacaktır. Kesinleşmiş ilamın icra dairesine sunulması doğrultusunda, ilamda davacının hiç borcu olmadığına karar verilmişse icra işlemleri tümüyle, kısmen borçlu olduğuna karar verilmişse kısmen eski hale iade edilecektir. Bu durumda borçlunun mallarına konan hacizler kaldırılır, malları satıldıysa bedeli borçluya ödenir. Ancak borçlunun ihaleyle satılan mallarını satın alarak iyi niyetli üçüncü kişi konumunda olanların kazanımları korunacaktır. Bu kişilere karşı ancak şartları varsa ihalenin feshi davası açılabilir.
Davanın borçlu lehine sonuçlanması halinde, ilamın kesinleşmesinin beklenmesine gerek olmaksızın verilmiş olan ihtiyati tedbir kararları da ortadan kalkar ve icra veznesindeki para borçluya iade edilir. Ancak ihtiyati tedbire ilişkin yatırılan teminatın borçluya iadesi için ilamın kesinleşmesi gerekmektedir.
Borçlunun menfi tespit davası açmasına neden olan takibin haksız ve kötü niyetli olduğu anlaşılırsa, borçlunun talebi olması halinde, borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararın da alacaklıdan tazminat şeklinde tahsiline karar verilir. Takdir edilecek tazminat, takip konusu haksız alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz. İcra takibinden önce açılan menfi tespit davalarında borçlu lehine böyle bir tazminat söz konusu olamaz. Ancak takipten sonra açılan davalarda tazminata hükmedilebilir, bunun için borçlunun tazminat talebi olması ve icra takibinin haksız ve kötü niyetle yapılmış olması gerekir. Kanunda borçlunun dava sebebi ile uğradığı zararı karşılamak üzere ispata gerek olmaksızın yüzde yirmi oranında maktu bir tazminat kabul edilmiştir. Mahkemenin yüzde yirmiyi aşan zarara hükmedebilmesi için davacının yüzde yirmiyi aşan zararını ispat etmesi zorunludur.
Dava reddedilirse, alacaklı lehine sonuçlanırsa takibe konu alacağın mevcut ve geçerli olduğu kesin hükümle tespit edilmiş olur. Dava icra takibinden önce açıldıysa, alacaklı alacağının mevcut ve geçerli olduğunu gösterir ilamla ilamlı icra yoluna başvurma imkânına sahip olur.
Davanın alacaklı lehine sonuçlanması halinde de ilamın kesinleşmesi beklenmeksizin ihtiyati tedbir kararı kaldırılır. Bu durumda dava lehine sonuçlanan alacaklının ihtiyati tedbir nedeniyle alacağına geç kavuşmasından doğan zararları ilamın kesinleşmesiyle birlikte icra dosyasındaki teminattan karşılanır. Alacaklının uğradığı zarar ise menfi tespit davasının içerisinde hükme bağlanır. Alacaklının alacağına geç kavuşmasından dolayı uğradığı zarara ilişkin borçlu aleyhine hükmedilecek tazminat takip konusu alacağın yüzde yirmisinden aşağı olamaz. Doktrindeki hâkim görüşe göre alacaklının talebi aranmaksızın mahkeme kendiliğinden de tazminata hükmedebilir. Zarar yüzde yirmiden fazla ise, o halde alacaklının talebi aranır ve yüzde yirmiyi aşan zararın alacaklı tarafından ispatı gerekir. Ancak, mahkeme ihtiyati tedbir kararı ile takibin durdurulmasına karar vermemiş ise alacaklının menfi tespit davası ile alacağına geç kavuşmasından söz edilemeyeceğinden mahkeme borçlu aleyhine herhangi bir tazminata hükmedemez.
İşe İade Davası, haksız nedenle iş sözleşmesi feshedilen işçinin tekrar işe alınmasına ilişkin olarak açılan davadır. 4857 sayılı İş Kanunu, haklı bir neden olmaksızın işveren tarafından işten çıkarılan işçinin iş sözleşmesinin feshinin geçerli olmadığını düzenler. İş kanunun 20. Maddesin uyarınca geçerli bir neden olmadan ya da sebep gösterilmeden yapılan fesih işlemleri geçersizdir. İş Kanunu’ndaki 18. 19. 20. 21. 22. ve 29. maddeler işverenin hangi durumlarda iş akdini feshedebileceğini düzenlemiştir.
İş akdi bir sebep gösterilmeden veya haksız nedenle feshedilen işçiler işe iade davası şartlarını yerine getirerek davayı açabilmektedir. Dava işe iade istemli dilekçe ile birlikte iş mahkemelerinde açılır.
YETKİLİ VE GÖREVLİ MAHKEME:
İşe iade davasında yetkili ve görevli mahkeme işverenin ya da iş yerinin bulunduğu yerdeki iş mahkemeleridir. Ancak iş mahkemesi olmayan yargı çevrelerinde işe iade davasına bakmakla Asliye Hukuk Mahkemeleri görevlidir.
İŞE İADE DAVASININ ŞARTLARI:
İşe iade davası açılabilmesi için bir takım şartlar vardır. Bunlar;
1. İşe iade davası açabilmek için işveren tarafından iş akdinin feshedilmesi gerekir. İşçi iş sözleşmesini kendi isteğiyle feshetmiş ise o halde işe iade davası açamaz.
2. İşe iade davası açılabilmesi için işveren tarafından yapılan fesih, geçerli bir sebebe dayanmamalıdır. 4857 sayılı İş Kanunu işverenin hangi hallerde haklı nedenle iş sözleşmesini feshedebileceğini düzenlemiştir. Kanunda düzenlenen haller dışında kalan fesihler, haksız nedenle iş akdinin feshi olarak değerlendirilecektir.
3.Haksız nedenle iş akdi feshedilen kişinin işe iade davası açabilmesi için işyerinde 30 veya daha fazla kişinin çalışıyor olması gerekir. İşverenin aynı işkolunda birden fazla iş yerine sahip olması durumunda işverenin tüm çalışanları toplamı 30’dan fazla olmalıdır.
4. Haksız yere işten çıkarılan kişi ile işyeri arasında belirsiz süreli iş sözleşmesi olmalıdır.
5. İşçinin işe iade istediği işyerinde en az altı aylık bir kıdeme sahip olması gerekir. Altı aydan daha az kıdeme sahip kişiler işe iade davası açamazlar.
6. İşe iade davası, işletmenin bütününü sevk ve idare eden işveren vekili sıfatında ya da işveren vekili yardımcısı sıfatındaki kişiler tarafından açılamayacağı gibi, işçiyi işe alma ve işten çıkarma yetkisi olan kişilerce de açılamaz.
İşe iade davası açmak isteyen işçinin tüm bu şartları sağlaması gerekmektedir. Aksi halde şartları eksik olduğundan işçinin açacağı işe iade davası reddedilecektir.
DAVA AÇMA SÜRESİ:
İşe iade davası açmak isteyen işçi 4857 sayılı İş Kanunu’nun 20. maddesine göre fesih bildirimi yapılması ile birlikte 1 ay içerisinde iş mahkemesine işe iade istemli dava dilekçesi ile başvuru yapmalıdır. Aksi halde işçinin dava açma hakkı düşecektir.
İŞE İADE DAVASININ SONUÇLARI:
İşçi tarafından açılan işe iade davası sonucunda, feshin geçersizliğine karar verildiği takdirde, mahkeme tarafından, geçersiz fesih tarihinden, kararın kesinleşmesine kadar “boşta” geçen süre ilişkin olarak işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer sosyal haklarına ilişkin ödenmesi gereken miktar ile işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarı tespit edilir.
İşe başlatmamaya ilişkin tazminat miktarı, işçinin işyerindeki kıdemi ve fesih sebebi dikkate alınarak işçinin en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında belirlenmektedir. Yargıtay içtihatlarına göre, işe başlatmama tazminatı miktarı, yıllık ücretli izinle ilgili kıdem süreleri dikkate alınarak 6 ay ile 5 yıl arasında kıdemi olan işçi için 4 aylık, 5 yıl ile 15 yıl arasında kıdemi olan işçi için 5 aylık, 15 yıldan fazla kıdemi olan işçi için 6 aylık ücreti tutarında belirlenmekte ve fesih sebebine göre bu miktarlar 8 aya kadar çıkabilmektedir.
İşçi kesinleşen mahkeme kararının kendisine tebliğinden itibaren on işgünü içinde işe başlamak için işverene başvuruda bulunmak zorundadır. İşçinin işe iade talebini içeren başvurusu için kanunda herhangi bir şekil şartı öngörülmemekle birlikte, ispat açısından bu işlem genellikle yazılı şekilde noter kanalıyla gönderilen bir ihtarname aracılığıyla yapılmaktadır.
İşçi kesinleşen mahkeme kararının kendisine veya vekiline tebliğinden itibaren on işgünü içinde işverene işe iade talebinde bulunmaz veya işveren tarafından yapılan işe davet uyarınca işe başlamaz ise işverence yapılmış olan fesih geçerli bir feshe dönüşür. Bu durumda, geçerli olan fesih işlemi uyarınca işçinin ihbar tazminatı ve kıdem tazminatı hakları dışında iş güvencesinden kaynaklanan başkaca bir talep hakkı olamaz. Geçersiz fesih işlemi esnasında haklı sebep bulunduğu gerekçesiyle işçiye kıdem ve ihbar tazminatı ödenmemişse, işe iade davasının kazanan işçi işverene süresi içerisinde başvuruda bulunmasa yahut işverenin işe davetine karşın işe başlamasa dahi, işverenin haklı fesih iddiası ortadan kalkarak fesih “geçerli fesih” işlemine dönüştüğünden, işçi kıdem ve ihbar tazminatına hak kazanır. Fakat, geçersiz fesih işlemi geçerli bir feshe dönüşmeden işveren tarafından işçinin kıdem ve ihbar tazminatı ödenmiş ise, fesih geçerli feshe dönüştüğünde işveren belirtilen tazminatları da ödemiş olduğundan işçinin işverenden başkaca bir talep hakkı yoktur.
İşçinin süresi içerisinde işverene işe iade talebiyle başvuruda bulunması ve işveren tarafından işe başlatılmasına karar verilmesi halinde, işçinin bir ay içerisinde işe başlatılması gerekmektedir.
İşveren işe davet çağrısını, işçinin işe iade talebini kabul ettiğini ve onu bir aylık süre içerisinde işe başlatacağını bildirerek gerçekleştirmelidir. Bir aylık işe başlatma süresinin aşıldığı takdirde veya İşçinin süresi içerisinde işe iade talebinde bulunmasına karşın işverenin işçiyi bir ay içinde usulüne uygun olarak işe başlatmaması halinde, işveren, işçinin boşta geçen 4 aylık süreye ait ücret ve sosyal haklara ilişkin yapılacak ödemenin yanı sıra mahkeme tarafından işçinin işyerindeki kıdemine göre belirlenen en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında hükmedilen tazminatı da ödeyecektir.
İşçinin işverene işe iade talebiyle başvurusunda olduğu işverenin işe davet çağrısı için de yasada herhangi bir şekil şartı düzenlenmemiştir, fakat ispat açısından bu işlemin de yazılı şekilde noter kanalıyla gönderilen bir ihtarname aracılığıyla yapılması tercih edilmektedir.
İşverenin dikkat etmesi gereken husus, işçinin işe başlatılması halinde, geçersiz fesih tarihini takip eden 4 aylık dönem için işçi adına ücret bordrosu düzenlenmesi ve bu 4 aylık sürede işçi çalışmış gibi yasal kesintiler sonrası net tahakkukların yapılması gerektiğidir. Boşta geçen 4 aylık süre içerisinde işyerinde ücret zammı gerçekleşmiş ise bu zam oranının da bordrolara yansıtılması ve işçiye yapılacak ödemenin zam oranı dahilinde yapılması gereklidir. İşçinin ücretinin yanı sıra yemek, prim, yol, sağlık, aile yardımı, yakacak gibi sosyal yardımlar işçi boşta geçen süre boyunca çalışmış gibi sayarak aynı şekil ve tutarda ödenmelidir. Ayrıca boşta geçen süreye ilişkin olarak işverenin yükümlülüğü dört ayla sınırlı olup işçinin boşta geçen süresini dört ayı aşması halinde aşan süreden işveren sorumlu tutulmaz.
Geçersiz fesih tarihinde işçiye kıdem ve ihbar tazminatları ödenmiş ise, işçi kendisine ödenen kıdem ve ihbar tazminatı tutarlarını, işe başladıktan sonra makul bir süre içerisinde işverene iade etmekle yükümlüdür.
Ancak işveren işe davet çağrısını yaparken kesinlikle işçinin işe iadesini kıdem ve ihbar tazminatını ödemek şartına bağlamamalıdır. Şarta bağlı şekilde yapılacak olan işe iade çağrısı usulüne uygun olmayacaktır.
İşçinin işe iadesi durumunda işveren işçiyi, geçersiz fesih öncesi çalışmakta olduğu konum ve koşullarla işbaşı yaptırmak durumundadır. Aksi halde usulüne uygun bir işe iade gerçekleşmeyecektir.
İşçiyi bir ay içinde işe başlatmayan işveren, geçersiz feshinin haklı nedenle fesih olduğunu kanısı ile işçiye kıdem ve ihbar tazminatı ödememiş ise, bu tazminatları da ödemek durumunda kalacaktır. Geçersiz fesih tarihinde kıdem ve ihbar tazminatı ödendiği durumlarda ise işçinin işe başlatılmaması halinde, işçinin geçersiz feshin gerçekleştiği tarihe kadar olan kıdemine, boşta geçen 4 ay eklenerek yeni hizmet süresi belirlenerek işçinin işe başlatılmadığı tarihteki ücreti üzerinden kıdem ve ihbar tazminatları hesaplanarak farkları ödenecektir.
İşe başlatılmayan işçinin yıllık izin alacağına ilişkin hesaplama da bu bağlamda boşta geçen 4 aylık sürenin hizmet süresine dahil edilmesi ile hak kazanılan yıllık izin süresi ve işçinin işe başlatılmama tarihi itibariyle alması gereken ücret üzerinde hak kazanılan yıllık izin süresine ait ücret hesaplanacaktır.
İtirazın İptali Davası Nedir?
Borçlu olan kişi borcunu ödememiş ve alacaklı bunun üzerine borçlu aleyhine icra takibi başlatmışsa, borçlu da bu icra takibine itiraz etmiş ise, bu itiraz süresinde ise takibi durduracaktır. Takip talebine itiraz edilen alacaklı, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir sene içinde mahkemeye başvurarak, genel hükümler çerçevesinde alacağının varlığını ispat suretiyle itirazın iptalini davası açar. İtirazın iptali davası açıldığında alacaklı davacı sıfatı ile borçlu davalı sıfatıyla davada taraf olur. İtirazın iptali davasında davacı alacaklı dava dilekçesinde mahkemeden, itirazın iptaline ve takibin belirtilen miktar üzerinden devamına ve dilerse kötü niyetli borçlu aleyhine takip konusu alacağın yüzde 20’sinden az olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına karar verilmesini talep edecektir.
İtirazın İptali davasının şartları nelerdir?
1. Geçerli Bir İcra Takibinin Bulunması
2. Borçlunun Bu Takibe Geçerli Bir İtirazının Bulunması
3. Davanın İtirazın Alacaklıya Tebliği Tarihinden İtibaren 1 Sene İçerisinde Açılmış Olması
İtirazın İptali davasının sonuçları neler olabilir?
Yapılan inceleme sonucunda;
Mahkeme, borçlunun borçlu olduğu kanısına varırsa, borçlunun itirazının iptaline ve itirazın haksız olması halinde red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden az olmamak kaydıyla icra inkâr tazminatına karar verir. Borçlu aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için borçlunun kötüniyetli olması aranmaz.
Mahkeme, alacaklının takibe konu bir alacağı olmadığı kanısına varırsa itirazı iptal etmez ve şartları varsa red veya hükmolunan meblağın yüzde yirmisinden az olmamak kaydıyla alacaklı aleyhine tazminata hükmeder. Alacaklı aleyhine tazminata hükmedilebilmesi için, alacaklının haksız çıkması, kötü niyetli olması, borçlunun buna ilişkin talebinin olması gerekir.